Beştepe Köyü Web Sitesi Yayında

STRES VE GÖZYAŞI DOLU 100 GÜN

Sene 1989,sınırdışı edilenlerin listesi muhtarlığın kapısına asılmıştı, listeye bakanlar perişan halde hem ağlıyordu hem sağa sola koşturuyordu. Kiminin evladı, kiminin anne-babası sınır dışı edilmişti ne ve nasıl olacağını kimse bilmiyordu. Listede bizim adımız yoktu ve ben yüksek sesle: neden bizim adımız yok? Dedim. Kimisi ağlarken güldü acı acı, kimisi ise “iyi ye işte aileniz parçalanmaz” dedi. Kızımız 2 yıllık öğretmen, oğlumuz da 6 aylık askerdi, biz ne olacaktık? Öyle oldu ki herkes ayaklanmış göçe hazırlanıyordu, biz şaşkın halde ne yapacağımızı bilemiyorduk, il dışına çıkamıyorduk oğlumuzla bağlantı kopmuştu. Tam o sırada kızımız “evet bende gidiyorum” demez mi. Kendi kararlarını verecek yaşta idi ve biz ona “dur” demedik, diyemedik hemen hazırlıklar başladı. Kafamız öyle karışıktı ki sağlıklı düşünüp sağlıklı karar veremiyorduk. 1968-1978 göç anlaşmasında kayın birader ailesi ile göç etmişti ve eltimin tüm kardeşleri göç ediyorlardı. İşte onlarla birlikte bir çanta eşya ile kızımızı gönderdik. Tüm öğretmen arkadaşlar bizi anne baba olarak kınadı. Ben asimilasyona karşı çıktığım için 1985’te öğretmenlikten atılmıştım, şimdi de kızımızı gönderdik diye eşimin öğretmenliği sonlandırılmıştı.

Gidiş o gidiş bir daha haber alınamadı. İlk günleri rahattık, gün geçtikçe uykularımız kaçtı huzurumuz kalmadı “ne oldu gitti mi amcasına ulaştı mı” kafamızda bindir soru. Bütün kapıları açık tutuyorduk postacıyı da tembihlemiştik mektup gelirse hemen haber versin diye. Bir ay olmuştu haber yoktu, insanlar gitmeye devam ediyordu, biz gidenleri uğurluyorduk. İşte dedikodularda ortalıkta dolaşmaya başlamıştı, dertleşecek kimse yoktu tek bir aile vardı onların da iki kızları aileleri ile göç etmişlerdi onlarda oğullarını bekliyorlardı, askere gitmek üzere olduğundan sınırdan çıkamıyordu. Kızımıza neden engel olmadık diye kendi kendimize kızmaya başlamıştık. Hani “aileniz parçalanmaz” demişlerdi ya işte bizim aile tam parçalanmıştı, kızımızdan haber yok oğlumuzu gidip göremiyoruz ondan da haber yok bizde perişan halde ne yaptığımızı bilmiyorduk… zor çok zor bir duruma düşmüştük..

Evden dışarı çıkmaz olmuştuk birisi “kızınızdan hala haber yok mu” diye sormasından korkuyordum. İki ay olmuştu hala haber yoktu, bir ara gidenler geri dönüyorlarmış diye duyuldu hemen gidip onları buluyorduk ne yazık ki iç açıcı bir şey söylemiyorlardı bu dönenler, kanatları kırılmış kuşlar gibi dönüyorduk evimize. Her geçen gün durumumuz daha da kötüleşiyordu. Eşimle bir karar aldık, hiç olmazsa oğlumuzu görelim ne pahasına olursa olsun. Yola çıktık Plevne’ye kadar 7 defa kontrol edildik: nereye, neden gittiğimiz, soruluyordu kimliklerimiz sıkı sıkı kontrol ediliyordu. Kışlaya sonunda ulaştık, anladık ki oğlumuzu bir subay eşliğinde görebiliriz ve sadece Bulgarca konuşabiliriz, işte oğlumuz geldi ama boğazımız düğümlendi konuşamıyorduk dakikalar geçiyordu ve görüşme bitmek üzereydi. Nasılsın diyebildik o da bize sordu okalar… Vedalaşırken oğlum bize ipucu vermişti yasak görüşecektik, çıktık dolaştık tel örgünün dışından o içerde biz dışarda “ablan gitti biz seni bekliyoruz “dedik ve sözün bitiği yere geldik üçümüz de ağlıyorduk… oğlum kendini toparladı ve “sizde gidin ben daha sonra gelirim” dedi, hayır hayır buna katlanamazdım birine kavuşacağım ama ötekine yine hasret kalacaktım bu olmaz olamazdı… Vedalaştık karar alındı “onu bekleyecektik”. Dönüyorduk ama yıkılmıştık, konuşmuyorduk konuşacak halimiz kalmamıştı.

Köye döndüğümüzde bir haber duyduk, bir köydeşimizden mektup gelmişti. Bulgaristan üzerinden geçen turistlerden gönderilmişti hemen gittik bir grup oluştu mektup okundu tam kızımızın olduğu yere gitmiş orada kimleri gördüğünü yazıyordu ama kızımızdan bahsetmiyordu, nasıl olur eltimleri de görmüş, mektubun sonunu zor bekledim koşarak eve döndüm eşimle ikimiz de hıçkırıklara boğulduk…

Dedikodular daha da çoğaldı: sözde genç kızları sınırda daha alıp eğlence yerlerine gönderiyorlarmış. Artık kimselerle görüşmüyorduk tek dertleştiğimiz aile ile görüşüyorduk o da geceleri oluyordu. Köyümüzden de dönenler olmaya başlamıştı herkes kötü konuşuyordu…….Haber yok yok yok ..bu üzüntü hiç bir şeye benzemiyordu, nasıl bir şeydi bu? Tam üç ay olmuştu tükenmiştik, para- pul- mal- mülk hiçbir şeyin değeri kalmamıştı gözümüz hiçbir şey görmüyordu. Her gece dua ediyordum” ne olur Allahlım ailem bir araya gelsin..” diye. Yalnızdık dertleştiğimiz bizi anlayan tek bir aile veee kimsesiz bir Bulgar kadını yakın komşum o zavallı kadın bizimle beraber ağlıyordu.. Tam yüz gün… Yüzüncü günü postacı haber verdi mektup vardı hemen koşa koşa postaneye ulaştık, mektubu elimize aldık tir tir titriyorduk açamıyorduk eve geldik, kanepeye oturduk, sakinleşmek istiyorduk ama olmuyordu” birde mektup eltimden ise kızınız bize ulaşmadı “diye yazarsa biz biterdik. Titrek ellerle zarfı açtık hemen mektubun sonuna baktık acaba kızımızın imzası mı diye göremiyorduk, okuyamıyorduk ……. hele imzasını gördük mektubun yarısı Türkçe yarısı Bulgarca yazılmıştı. Okuduk ama hiç bir şey anlamadık, yine okuduk defalarca okuduk ikimizde aptallaşmıştık.. birden ağlamaya başladık hem de sesle ağlıyorduk.. Mektubu aldım evden dışarı fırladım kızımdan haber vardı bağırmak var sesimle bağırmak istiyordum, Bulgar komşum gördü hemen geldi o da ağlıyordu kötü bir şey sanmıştı oysa mektupta güzel şeyler yazıyordu, mektubu turistlerden göndermişti “keşke daha önceden aklıma gelseydi turistler” diyordu.. ben mektup elimde uçuyordum yine o aileye koşuyordum paylaşmak istiyordum eşimde peşimden koşuyordu aileye ulaştık onlarda bizim kadar sevindi, hep beraber defalarca okuduk okuduk ..her defasında sanki ilk defa okuyormuşum gibi geliyordu bana ..mektup gece gündüz elimden düşmüyordu, iki gün sonra bir daha geldi dönenlerden göndermişti.. işte şimdi biraz sakinlemiştik 100 günden beri ilk defa aynaya bakıyordum ellerimle saçlarımı karıştırıyordum.. aman Allahlım saçlarım bembeyaz olmuştu….bu yaşadıklarımızı Allah kimseye yaşatmasın…

Bir yıl altı ay sonra oğlum ben ve eşim İSTANBUL Küçük Çekmecede kızımıza sarılabildik……bunları yazarken anlatırken aynı duyguları yaşıyorum…

Fikriye ve Yakup Çakmak-22.07.2020 Aliağa/İzmir

  1. Hayırlı olsun

  2. SARUHAN’DAN RUMELİ’YE GÖÇLER
    RUMELİ’DE MANİSALI GÖNÜL SULTANLARI
    İlber ŞİYAK
    Osmanlı Devletinin Rumeli ye götürdüğü ve ilk olarak, Filibe merkez olmak üzere, bugünkü Bulgaristan’ın tamamına yerleştirdiği Saruhan (Manisa) Yörükleri, Anadolu da yaşadıkları köy ve kasaba isimlerini, Saruhan İlinde ki ile aynı isimleri yaşadıkları yeni yerleşim birimlerine de koymuşlardır. Günümüz de pek çoğu unutulmuş veyahut Bulgar isimleri verilmiş, olmasına rağmen, günümüz de halen köy isimleri arasında Baba, Dede ve Şeyhlere adanmış olan çok sayıda köy ve kasabalar mevcuttur.
    Bu verdiğim örnekler sadece Bulgaristan bölümü ile ilgilidir. “Kozluca Baba, Hüssam Dede, Menteş Baba, Sindel Baba ve Pircan Baba” isimlerini örnek olarak gösterebilirim.
    Yörükler ve Osmanlı Devleti mensubu Müslüman Halk, Rumeli’de yerleştikleri yerlere sadece siyasi ve askeri olarak yerleşmediler. Bilakis bunların yanında “Gönül ve Mana Köprüleri” kurarak gönüllere nakşettiler. İşte bu gönül Sultanlarının isimlerini ve Türbelerini İskan edildikleri bölgelerde yaşatmışlardır.

    “HÜSSAM DEDE ( OSMAN BABA )”
    Hüssam Dede Köyü’ne, Saruhan (Manisa)’da Muradiye Camii Vakıfları arasında bulunan Hüssam Dede köyünden gelenler yerleştirilmişlerdir. Küçük Abdal tarafından kaleme alınan Menkıbe nameye göre, Kalenderi Şeyhlerinden olan OSMAN BABA ( OTTOMAN )’nın asıl adı Hüssam Şah’tır.*
    *Bkz: A. Yaşar Ocak. Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sufilik: Kalenderiler. 14 ve 16. yy. Ankara. 1992. sh. 99
    Ayrıca * Bakınız: Halil İnalcık: “Derviş and Sultan” An Analysis of the ” Ottoman Baba Velayetnamesi ” Manifestations of Sainthood in İslam. İst. 1993. sh: 209-223
    “Menkıbename”‘ye göre Osman Baba, Miladi 1378 tarihinde doğmuştur. Gani Baba ve Hüssam Dede isimleriyle bilinen Hüssam Şah, Miladi 1478 yılında vefat etmiştir.
    Osman Baba, daha gençlik yıllarında Timur’un Anadolu’yu istilası sırasında Anadolu’ya gelmiş Germiyan ve Saruhan havalisinde uzun süre dolaşmış ve hatta II.Mehmet’in Saruhan Sancağında ki Manisa Valiliği sırasında Manisa’da bulunmuştur. Bu durumun tespitine dayanak olan kaynak ise şöyledir; Saruhan (Manisa)da, Palamut (Saruhanlı) Nahiyesinde bulunan “Adilobası – Adiloba) köyünde ve “Osmancalu – Osmancalı) köylerinde Osman Dede yatırları bulunmaktadır. Osman Baba yaz aylarında Gelibolu’dan Dobruca’ya kadar olan bölgede ki köyleri ve kasabaları dolaşarak kurban topladığı bilinmektedir.*
    * Bkz: A. Yaşar Ocak. a.g.e. sh. 100 Osman Baba Varna’da Zaviyesini kurmuş ve kış aylarını burada geçirmiştir.
    ” PİR CAN BABA VE DOĞUCA KÖYÜ” (Zornitsa)
    Bulgaristan’ın Varna Kentinde bulunan Pir Can Baba Zaviyesinin bulunduğu Doğuca Köyü ismini Saruhan ( Manisa ) İli’nin Akhisar İlçesine bağlı Doğuca Köyünden almıştır.
    ” PAŞA YİĞİT KÖYÜ” (Voyvodino)
    Rumeli de Kozluca Kazasında bulunan Paşa Yiğit Köyü, Saruhanlı göçerlerin ünlü liderlerinden Akıncı Beyi Üsküp Fatihi Yiğit Paşa Bey adına kurulmuştur. Paşa Yiğit Köyü, II. Beyazıt döneminden itibaren Tahrir Defteri kayıtlarında yer almaktadır.*
    *Bkz: BOA. MNTD. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri. No: 12122 sh. 522-539
    ” AZİZLÜ KÖYÜ”
    Varna kasabasında bulunan Azizlü Köyü, Saruhan da ki Azizlü Yörüklerinin iskan edildikleri köydür.

    ” BEŞTEPE KÖYÜ” (Pet mogili)
    Varna’da ki Beştepe Köyü, Saruhan İlinin Soma İlçesindeki Beştepe mevkiinde ki Osman Baba’ya bağlı olan Naldöken Yörükleri tarafından kurulmuştur.
    (İbrahim Gökçen: Tarihte Saruhan Köyleri; BOA MNTD No 12 122, s.490-499)
    ” KORKUD KÖYÜ” (Strahil)
    Saruhanlı İlçesinin Belen Nahiyesinde bulunan Korkud Köyü civarında vaktiyle konaklayan ve daha sonra Rumeli’ye iskan edilen Demirci Yörüklerinin, Korkud Cemaatine bağlı Yörüklerdir.
    Ayrıca pek çok şahısların isimlerinin de verildiği pek çok köyler daha vardır. Ben bu köy isimlerini örnek olarak verdim.
    Küçük Ahmet Köyü, Mihalli Ali Paşa köyü, Turhallı Köyü, Kara Yusuf Köyü, Uzun İbrahim Köyü, Seydi Hoca Köyü gibi pek çok örnekleri yazabilirim. Bu isimlerde ki Köylerin pek çoğu isimlerini Akıncı Beylerinden, Aşiret Reislerinden ve Savaşçı Gazilerden almışlardır.*
    * Önemli uyarı: Bu bilgilerin kaynağı; İlber ŞİYAK’ ın “Saruhan’dan Rumeli’ye Gönül Köprüleri” kitabının 93-94-95-96-97-98-99-100-101-102-103. sahifelerinden alınmıştır. İzinsiz ve Başka bir amaç için kullanılamaz.
    Manisa’nın Net Gazetesi ==> https://www.manisahaberleri.com/rumeli-de-manisali-gonul-sultanlari-makale,1210.html
    Manisahaberleri.com
    Kitaplar
    1. İbrahim Gökçen – Tarihte Saruhan köyleri
    2. M. Çağatay Uluçay –XVII. asırda Saruhan’da eşkiyalık ve halk hareketleri
    3. M. Tayyib Gökbilgin – Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan
    4. Halime Doğru – Rumeli’de Yaşam / Bir Kadı Defterinin Işığında
    5. Ömer Lütfi Barkan – Osmanlı İmparatorluğunda bir iskân ve kolonizasyon metodu olarak sürgünler

Bir cevap yazın